Size
2016’nın en iyi korku filmlerinden beş tanesini listeliyoruz.
The Conjuring 2
Chad ve Carey Hayes kardeşlerin senaryosunu hazırladığı 2013 yapımlı The Conjuring filminin devamı olan “The Conjuring 2” bu sene “gümbür gümbür” vizyona girdi. İnternette yayınladıkları “VR” video sayesinde bile binlerce kişiyi sinemalara çekmiştir. Sadece çıktığı yılın değil, uzun zamanların en iyi korku filmlerinden biri olmaya aday The Conjuring’in bir seri haline gelmesi herhalde korku hayranlarına, 2016 içindeki en mutlu anı yaşatmıştır. Tabi seri filmlerin en büyük sıkıntısı, devam filmlerinin her zaman orijinal hikaye ile karşılaştırılmasıdır. Muhtemelen kimse bunu engelleyemeyecek. Yine de yüksekten başlayıp yavaş yavaş inişe geçen seri filmlerine benzemiyor “Korku Seansı”. İkinci filmde yapımcılar belki ekonomik olarak istediklerini alamadılar ama birinci ile yarışmaya aday bir yapı ortaya koydular. Fakat bu demek olmuyor ki The Conjuring 2 ilk filmden iyi oldu. Ne yazık ki bu kadar iyi niyetli konuşamayacağız. Çünkü serinin birinci filmi neredeyse herkese göre bu seferkinden daha iyiydi. Umarız bu hafif irtifa kaybı sürekli olmaz.
Blair Witch
Seriye dönüşen bir korku klasiği adayından sonra, 90’ların bitiminde 2000’lerin korku sinemasını önceleyen bir filmin “remake”si ile devam ediyoruz. Paranormal Activiy ile beraber izleyicilerin gözünde büyük etki uyandıran “amatör kamera gerçekliği”nin yakın geçmişteki en önemli örneği Blair Witch Project’tir. Daniel Myrick ve Eduardo Sánchez adındaki iki arkadaşın yaptığı bu film, iddia edilene göre gerçekten yaşanmış olayların canlandırmasını beyazperdeye taşıyordu. 60 bin dolar gibi cüzi denilebilecek bir bütçe ile 250 milyon dolara yakın bütçe yapan film haliyle seriye dönüştürüldü. Şimdi de bir yeniden uyarlama ile karşımıza çıktı. Orijinal filmden bihaber olan seyirciler üzerinde gayet ürkütücü anlar yaratan film, 99 yapımı filmi izleyenler için o kadar da çekici olamadı. Ayrıca yapımcıların 5 milyon dolarlık bütçeyle 40 milyon dolar gibi bir hasılat elde etmesi de herhalde bu işin para ile çözülemeyeceğini bir kere daha herkese fark ettirmiş oldu.
Lights Out
Bir koridorda ışıkların yanıp söndüğü ve mekan, her karanlık oluşunda beliren canavarın olduğu videolar bir süredir çok revaçta. Herkes bir “Lights Out” videosu çekiyordu. Peki nereden patlamıştı bu. Tabi ki filmin yönetmeni Lights Out filminin yönetmeni David F. Sandberg’in aynı isimli kısa metrajından. Daha sonra uzun metraj için kolları sıvayan Sandberg, hem filmin süresini hem de etkisini uzattı. Artık daha uzun süreler boyunca korkabileceğiz. Senenin muhtemelen en iyi çıkışını yapan Sandberg, 2006’dan beri süre gelen kısa film kariyerinde tam da olması gereken bir anda uzun metraja geçiş yaptı. Burada sadece estetik değil, toplumun nabzını tutan bir beceriden de söz etmeliyiz.
Baskın: Karabasan
Madem kısadan uzuna geçen bir kariyerden söz ettik o zaman bu senenin bir başka “atak” yönetmeni Can Evrenol’a merhaba diyin. 2007’den beri kısa film çekiyordu ve aynı zamanda sinema yazarlığı yapıyordu. 2013’te Oğulcan Eren Akay ile beraber çektiği 11 dakikalık Baskın isimli kısa filmini uzatarak çektiği “Baskın: Karabasan” 2016’nın ilk günü yani 1 Ocak’ta Türkiye’de vizyona girdi. Ancak bir önceki filmde Evrenol ile beraber yönetmenlik yapan Akay, bu sefer sadece senaryo aşamasında onunlaydı. Can Evrenol Baskın ile daha önce yerli sinemacının görmediği bir filmi onlara sunuyor. Yarıştığı festivallerden “Bir Zamanlar Anadolu ve Hellraiser’in birleşimi” diye övgüler alan Evrenol, şu sıralar yeni filminin senaryosu ile uğraşıyor. Bakalım Türk korku sinemasına yeni bir soluk getirmiş bu isim türe özgü yapımlar vermeye devam edecek mi?
Under the Shadow
Türk korku sinemasının en büyük derdi herhalde birçok kişinin ilgisini çekemeyen “cin” hikayeleridir. Ancak yanı başımızdaki İran, bizim senelerdir tutturamadığımız bu hikayede gayet başarılı bir örnek verdi. Bir korku filminden beklenmeyen bir şekilde belli bir dönemi işleyen film, Irak-İran savaşında geçiyor. Yavaş yavaş boşalmaya başlayan Tahran’da bir apartman dairesinde geçen film ne kadar korku filmi ise o bir o kadar politik tavırla yaratılmıştır diyebiliriz. Bir korku filmini fazla mı abarttığımızı düşünüyorsunuz? Yoksa siz “çarşafın” altında beliren cini sadece bir korku öğesi olarak mı yorumladınız?
Train to Busan
Asya yapımları bazı insanlar için nedense hiç çekici olmamıştır. Kimileri de “İlle de Asya filmleri” diyerek yanıp tutuşmaktadır. Herhalde bunun bir ortasını bulmalıyız diyen Güney Koreli Sang-ho Yeon, Amerikalıların şu sıralar çok sevdiği “zombileri” Asya’ya taşıdı. Ancak bu zombiler öyle Hollywood filmlerinde gördüğünüz uyuşuk ölülere benzemez. Onların yerine yerinde duramayan bir oraya bir buraya saldıran “deli zombileri” görmek istiyorsanız 2016’nın korku filmi tercihinizi Train to Busan’dan yana kullanmalısınız.